Panter, Pencereler ve “Türk Gibi Başlamak” *

P

Bilgisayara, farklı işletim sistemlerine ve teknolojik gelişmeye meraklı sınırlı sayıda kişide büyük bir sevinç ve umut uyandıran bir dönemin perdesinin kapanmak üzere olduğunu görerek, vaktiyle kaleme aldığım ama aşırı titizlik veya mükemmeliyetçilik anlayışının bir ürünü olarak yayınlamayı sürekli olarak ertelediğim bir yazıyı yayınlama vaktinin geldiğini gördüm. Yazının 6 Haziran 2010’da yazılan ilk hali aslında piyasaya yeni girmek ve tutunmak isteyen bir işletim sistemine yönelik bir “politika metni” idi. Ancak gelinen noktada “Türk gibi başla, Alman/İngiliz gibi bitir” şeklinde farklı versiyonlara sahip olan –ama başlama kısmı değişmeyen – sevmediğim bir deyimin bir kez daha doğru olduğunu gösteren bir metin ile karşı karşıya kaldım.

Konunun üç kahramanı var: İlki, Türkiye’de TÜBİTAK tarafından geliştirilen “Ulusal İşletim Sistemi”. GNU/Linux dağıtımı olan işletim sisteminin adı nesli tükenmiş olan Anadolu panterinin bilimsel adı olan Panthera pardus tulliana‘dan gelen PARDUS[1]. Ulusal İşletim Sistemimiz Pardus’un proje olarak geçmişi 2003 yılına dek geriye gitmekte, 2004 yılında oluşturulan proje ekibinin yol haritasını belirleyip çalışmalara başlamasından sonra 2005 yılı Şubat ayında projenin ilk meyvesini verdiği görülmektedir. Bu süreçten sonra sürekli olarak ve artan bir ivme ile gelişen Pardus, 2010 yılında nesli tükenen varlıklarımızdan “Keleynak”a ithafen yayınlanan Pardus 2009.2 “Geronticus eremita” sürümü ile karşımıza çıkmıştır. Pardus’un 2007 ve 2011 yıllarında iki de kurumsal sürümü yayınlamıştır.

2011 yılında ayrıca Dama dama (Alageyik) ve Cervus elaphus (Kızıl Geyik) sürümleri yayınlanan Pardus projesinden sonra yönetici ve geliştirici ekibin projeden ayrılması üzerine “Pardus işletim sisteminin son durumunu farklı perspektiflere sahip, geniş bir paydaş kitlesi ile birlikte değerlendirmek ve bundan sonraki gelişim ve idame sürecinde izlenecek yol haritasını oluşturmak amacıyla”[2] 23-24 Mart 2012 tarihlerinde “Pardus’un Yarını Çalıştayı” düzenlenerek bir sonuç metni ortaya konmuştur[3].

Konunun ikinci kahramanı ise, “panter”in mevcudiyetinden çok daha önceleri bu dünyaya adımını atmış olan ve dünya üzerinde kullanılan kişisel bilgisayarların yaklaşık %90’ında kurulu bulunan ticari işletim sistemi –ki biz onu burada kısaca “Pencereler” olarak adlandıralım.

Konunun üçüncü kahramanı olarak da ilk paragrafta yer verdiğim deyimde yer alan hasletimizden vazgeçmeyen bizler varız.

Bu çalışmanın amacı, Pardus’un Vizyonu’nun[4] ve gelişim sürecinin “yenilik iktisadı ve politikaları” perspektifinden incelemek ve şu temel soruyu değerlendirmek: “Pardus’un gelişmesi için neler yapılabilir(di) veya yapılamadı?”.

Ancak başlangıç aşamasında şu varsayımların dikkate alınmasında fayda bulunmaktadır:

  • Yazıda rakip iki işletim sistemi karşılaştırılmakla beraber bunlardan birinin diğerinden üstün olduğuna veya tercih edilmesi gerektiğine dair herhangi bir yargı olmaksızın karşılaştırma yapılması doğru bulunmuştur. Bir başka deyişle, Almanya, Brezilya gibi ülkelerin ulusal güvenlik kaygıları veya maliyetler nedeniyle en azından kamuda ve eğitim yerlerinde yaygın işletim sisteminin kullanımından vazgeçerek kendi işletim sistemlerini oluşturdukları veya açık kaynaklı bir işletim sistemine yöneldikleri görülmektedir. Ancak, bir devletin ulusal güvenlik, maliyet veya sair bir nedenle ulusal işletim sistemine sahip olmasının gerekip gerekmediği bu yazının konusu dışındadır. Devletin vaktiyle “bir nedenle” bu yönde bir karar alıp uygulamaya başladığı aşamadan sonraki süreçler değerlendirmeye konu olacaktır.
  • Yazı, devletin vermiş olduğu kararın yerine getirilmesi sürecinde meydana gelecek aksaklıklara ve sürecin hedefleri gerçekleştirmek üzere nasıl daha etkin bir şekilde işleyebileceğine dikkat çekmeyi amaçlamaktadır.
  • Politika metni olması ve bilimsel bir çalışma iddiası taşımaması nedeniyle, kullanıcıların alışkanlıkları, tercihleri güdülenmeleri vb. konularda gayri resmi görüşler ve hayatın olağan akışı çerçevesinde edinilen deneyimler dikkate alınmış olup, olası bir politika tasarı aşamasında bunların önceden deneysel olarak sınanmasının faydalı olacağı açıktır.

I. Yenilik Süreçleri ve Yazılımlar

Herhangi bir alandaki yeniliğin temel olarak üç aşamadan geçtiğini söylemek mümkündür. Bu aşamalar sırasıyla (a) yeniliğin yaratılması, (b) yeniliğin kullanıma sunulması ve (c) yeniliğin yaygınlaşmasıdır.

Yeniliğin yaratılması sürecinin temel hedefi, yeni bir ürünün, yeni bir üretim tekniğinin ortaya konulması, yeni piyasaların açılması, yeni hammadde vb. kaynakların bulunması veya yeni örgütlenme biçimlerinin ortaya çıkarılmasıdır. Bu bağlamda, mevcut ürünlerin yeni bir amaca hizmet edecek şekilde daha önce yapılmamış tarzda bir araya getirilmesi de yenilik olarak değerlendirilmektedir. Dolayısıyla yenilik, yoğun bir araştırma – geliştirme sürecini ve maliyetini içermektedir.

İkinci aşama ise, yeniliğin ticarileştirilmesi ve piyasaya sunulmasıdır. Prototipten yola çıkılarak seri üretime geçilmesi ya da bir yazılımın beta sürümünün yerine kararlı sürümümün kullanıcılara sunulması bunun bir örneğini oluşturmaktadır. Üretim ve piyasaya sürme aşaması bir yandan yeni ürünün yetkinliğine işaret ederken bir yandan da maliyet fonksiyonun değişmesi anlamına gelmektedir; çünkü bu aşamada araştırma-geliştirme maliyetlerinin yerini üretim maliyetleri almakta ve piyasaya sürülen her ürün için belirli maliyetlere katlanılmaktadır. Klasik piyasalarda bu tür maliyetler genellikle önce azalmakta, belirli bir ölçekten sonra artma eğilimine girmektedir. Bu açıdan bakıldığında, yazılım endüstrisi imalat sanayine oranla önemli bir farklılık içermektedir: Herhangi bir yazılımın nihai sürümü ortaya çıktıktan sonra yazılımın çoğaltılarak kullanıcılara ulaştırılmasının maliyeti nerede ise sıfırdır.

Üçüncü aşama ise yeniliğin yaygınlaşması ve benimsenmesidir. İlk başta sınırlı sayıda kullanıcı tarafından benimsenen bir uygulama veya süreç zaman içinde ya daha çok kişi tarafından benimsenerek kullanılmaya başlayacak ya da piyasadan silinecektir. Yaygınlaşma aşamasına zaman boyutundan bakıldığında ise genellikle “s” şeklinde bir eğri ile karşımıza çıkmaktadır. Buna göre, yeniliğin piyasaya sürülmesinin ilk aşamasında daha az sayıda kişi tarafından kullanıldığını, kullanıcı sayısının belirli bir aşamadan sonra hızlanarak arttığını, belirli bir dönemden sonra ise –ki bu genellikle ürünün artık “eskidiği”, “modasının geçtiği” ve yeni ürünlerin piyasaya çıktığı döneme denk gelmektedir – kullanıcı sayısının giderek azaldığını görmekteyiz[5].

Yaygınlaşma ile gelişme ve ürün kalitesinin arasında da bir ilişki vardır: Ürün yaygınlaştıkça ürünü kullanımından kaynaklanan sorunlar artacak, bu da ürünü üretenlere ürünü geliştirme, ürün kalitesini arttırma, daha da geniş bir kitleye ulaşma ve nihayetinde yeni ürünler geliştirme fırsatı verecektir. Son dönemlerde firmaların tüketici problemlerini “dinlemeye” özel önem vermesinin arkasında yatan nedenlerden birisi de budur. Dolayısıyla, yaygın olmayan bir ürünün gelişme imkânı da sınırlı olacaktır.

Yazılım açısından da yukarıda değinilen ilkeler geçerlidir. Yeniliğin yaygınlaştırılması aşamasında ise genellikle satış ve pazarlama maliyetlerinin ön planda olduğundan söz etmek mümkündür. Ancak, diğer aşamalardan farklı olarak –ticari bir ürün söz konusu ise – bu aşamada üreticiler yalnızca maliyetlere katlanmamakta, aynı zamanda da gelir elde etmektedirler. Dolayısıyla, bu aşama bir bakıma yapılan araştırma, geliştirme ve üretim faaliyetlerinden “hasat” elde etme zamanıdır. Bu nedenle en az önceki iki süreç kadar önemlidir ve özellikle ticari işletmeler açısından ilk aşamadaki araştırma-geliştirme faaliyetinin sürdürülebilir olması için gereklidir.

Pardus Projesi açısından bu durum, Pardus’un Vizyonu’nda “Kâr amacı güdülmemekle birlikte, kullanılacak ve oluşturulacak iş modelleriyle, öz kaynakları ile ayakta durabilen, sürdürülebilir bir organizasyon oluşacaktır.” ifadesine karşılık gelmektedir.

Hasat elde etme açısından önemli olan ise kritik eşiğe (critical mass) ulaşılmasıdır. Bir ürünün yaygınlaşması ve bir piyasada kritik eşiğe ulaşma açsından önemli olan unsurları ise şu şekilde sıralamak mümkündür:

  1. Ürünün bedeli: Yeni bir ürünü satın almak ve denemek söz konusu olduğunda hepimiz biliriz ki paramızın boşa gitmesi riski vardır. Bu nedenle, piyasaya sürülen ürünlerin numunelerinin bedava dağıtılması, yazılımı satın almadan önce belirli bir süre yazılımı denememize izin verilmesi söz konusu riski en aza indirme amacını taşıyan bir pazarlama taktiğidir. Bunun yanı sıra, özellikle yazılımlar açısından maliyet unsuru aşağıda açıklanacağı üzere farklı kullanıcılar açısından çok daha farklı şekilde değerlendirilmekte ve bir yazılımın yaygınlaşması açısından kilit unsur olabilmektedir.
  2. Alışkanlıklar / Kullanım kolaylığı: Özellikle bireyler açısından önemli bir faktördür. Psikolojideki ket vurma ilkesini de dikkate aldığımızda, bir yazılımda hız ve işlevsellik açısından gelişmeleri memnuniyetle karşılar iken menülerde, kısayollarda vb. arayüz unsurlarında yapılan değişiklikler belirli bir alışma dönemi boyunca bizi yavaşlatır bu nedenle de radikal değişiklikler pek hoş karşılanmaz. Bireylerin bir işletim sisteminden diğerine geçmesi de bu nedenle genellikle kolay değildir. Bunu test etmek için yetkin bir Windows kullanıcısını daha önce kullanmamış olduğu bir Linux dağıtımının ya da MacOS’un başına oturtmamız yeterlidir.
  3. Ağ etkisi: Eskiden her bilgisayardan kısıtlı işlevleri yerine getirmesini beklerken günümüzde önemli olan bilgisayarların birbirlerinin dilinden anlıyor olması, ortak görevleri ifa edebilmeleri, hazırlayıp gönderdiğimiz bir dosyayı karşımızdakinin de rahatlıkla ve herhangi bir kayba uğramadan açıp okuyabilmesidir. Ağ endüstrisi niteliğini gösteren piyasalara baktığımızda, daha çok aboneye sahip olan GSM şirketinin ya da daha çok şubeye sahip olan bir bankanın rakiplerine oranla daha tercih edilir olduğu; bu nedenle de rakiplerinin ekstra çaba sarf etmesi gerekliliği karşımıza çıkmaktadır.
  4. Ürünün kalitesi:İlginç bir şekilde en yaygın olan her zaman için en iyi olan anlamına gelmemektedir. Bunun en güzel örneği, birçoğumuzun kullandığı QWERTY tuş takımıdır. Esas itibariyle Amerikalı daktilografları yavaşlatmak amacıyla tasarlanan tuş takımı yazmayı hızlandıracak alternatiflerinin olmasına rağmen en yaygın olan takımdır[6]. Bu nedenle, “en iyi ürünü” sunduğumuzda bunun kendiliğinden benimsenip yaygınlaşacağını varsaymak aşırı iyimserlik olarak değerlendirilebilir. Yukarıda yer verilen diğer üç unsur nedeniyle kalitesi açısından piyasadaki rakiplerine fark atması beklenen bir ürünün kısa bire süre içinde tarihin tozlu yapraklarına gömüldüğünü görmek sanıldığından çok daha büyük olasılıktır.
  5. Piyasadaki rekabet düzeyi: Piyasaya ilk kez giren bir şirket/ürün ile piyasada rakipleri var iken piyasaya giren bir şirket ya da ürün açısından çok büyük farklılıklar vardır. Piyasaya daha önce benzeri sunulmamış bir ürünü sunan kimse genellikle daha farklı (aşağı) düzeydeki çözümlerle rekabet etmektedir ve ürünü teknik açılardan çeşitli zafiyetlere sahip olsa dahi kısa sürede birçok kullanıcıyı ikna ederek piyasanın çoğunu ele geçirebilir. Otomobil ile fayton, ya da piyasaya sürülen ilk grafik tabanlı işletim sistemi ile komut tabanlı işletim sistemleri buna örnek olarak gösterilebilir. Diğer yandan, piyasada benzer ürünler varsa ve yaygın olarak kullanılıyorsa piyasaya yeni giren kişi bu kez daha alt düzeylerdeki çözümlerle değil de benzer ve daha yaygın olan çözümlerle rekabet etmek durumunda kalacak, bu nedenle mevcut kullanıcıları ikna ederek kritik eşiğe ulaşması daha zor olacaktır.

Yukarıdaki açıklamalardan anlaşılacağı üzere, en iyi fare kapanını ya da en iyi işletim sistemini yaparak bunun bedava dağıtımı yapmak, özellikle piyasaya sonradan giren bir ürün için tek başına kritik eşiğe ulaşma açısından yeterli olmayacaktır. Bu nedenle bir ürünün kendi kendisini idame ettirecek düzeye erişmesi için bu beş unsurun kullanıcılar ile etkileşimini doğru bir şekilde değerlendirilmesi ve buna yönelik stratejilerin geliştirilmesi gereklidir.

II. Kullanıcı Grupları Açısından Panter ve Pencerelerin Öyküsü

Şu ana kadar değinilenleri bir analizde kullanmak ve öykümüzü de basitleştirmek açısından birisi Panter diğeri de Pencereler adı verilen iki işletim sistemi olduğunu varsayalım. Bunlardan Pencereler uzun yıllar boyunca piyasada bulunan, bilgisayar kullanıcılarının %90’ı tarafından kullanılmakta olan ticari işletim sistemidir. Pencereler’in arkasında binlerce çalışanıyla bir şirket, yaygın bir destek ağı ve Pencereler için uygulamalar üreten yüzlerce yazılım şirketi vardır. Panter ise çok daha kısa bir geçmişe sahip, bazı açılardan hâlâ geliştirilmekte olan güvenlik vb. bazı açılardan ise Pencereler’den üstün olduğu iddiasında bulunan, bir kamu kuruluşu tarafından geliştirilen ve bedelsiz olarak sunulan bir işletim sistemidir. Panter’in geliştirilmesinde sınırlı sayıdaki çekirdek kadro ile gönüllüler yer almakta, profesyonel destek çözümleri bulunmamaktadır.

Yine analizimizi basitleştirmek bâbında ilgili coğrafyada aşağıda belirtilen nitelikte dört temel kullanıcı grubu olduğu varsayalım:

Büyük İşletmeler: Bunlar, bankalar, telekomünikasyon şirketleri, büyük çaplı üretim, dağıtım ve satış faaliyetlerinde bulunan şirketler gibi bilişim sistemlerinin günlük rutinlerinde büyük yer tuttuğu işletmelerdir. Bunlar açısından en önemli unsur işlerinin aksamaması ve güvenliktir; maliyet ise daha arka sıralarda yer almaktadır. Çünkü işlerin aksaması veya güvenlik açığı yazılım maliyetinden çok daha büyük maddi zararlara yol açma riskini taşımaktadır. Bu şirketlerin işletim sistemi tercihlerini belirleyen ikinci önemli unsur ise “değiştirme maliyetleri” (switching costs)’dir. Büyük şirketlerde evrak akışını, stokları vb. iş süreçlerini yönetmek amacıyla şirkete özgü ve çoğunlukla işletim sistemi bağımlı uygulamalarla karşılaşmak mümkündür. Üstelik bu uygulamaların maliyeti bazı durumlarda işletim sisteminin lisans maliyetlerinden kat kat fazla olabilmektedir. Bu nedenle işletim sistemi değişikliği bu açıdan hem parasal anlamda, hem de zaman ve güvenilirlik açısından büyük bir maliyet kalemi oluşturacaktır. Diğer yandan, bu kullanıcıların teknik destek gerekliliği, saygınlık ve maliyetlerin ikinci planda olması gibi nedenlerle lisanslı yazılım kullanma açısından daha duyarlı olduğunu söylemek mümkündür.

KOBİ’ler: Görece az sayıda kişi istihdam eden, basit büro ve muhasebe işlemleri dışında bilişim sistemlerine yoğun bir şekilde ihtiyaç duymayan işletmelerdir. İşleri temelde bilişim sistemlerine dayanmayan bu şirketler açısından en önemli unsur yazılımın maliyetidir. Bu nedenle, yazılıma pek fazla kaynak ayırmamakta, yazılımları bazen yasal olmayan şekilde kullanmakta, destek açısından da çevredeki kullanıcıların bilgisinden istifade etmektedir. Bu nedenle, maalesef, yaygın olan (böylelikle şirketteki ya da yan şirketteki ortalama düzeyde bilgisayar okuryazarı olan kişilerin basit sorunları çözebileceği) yazılımları korsan şekilde kullanmak en kârlı çözüm olarak tercih edilebilmektedir. Dolayısıyla, lisans maliyeti ya da destekten ziyade “yaygınlık” KOBİ’ler açısından en önemli tercih unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır.

Kamu kurumları: Büyüklükleri farklı olmakla birlikte toplamda binlerce çalışanı olan kuruluşlardır. Bu kuruluşlar açısından da lisans maliyeti özellikle işletim sistemi açısından önemli bir unsur değildir. Çünkü bunlardan bir kısmı da maalesef yaygın yazılımları lisanssız şekilde kullanmayı tercih etmekte, sorunlara kendi içlerinde çözüm bulmaya çalışmakta; ya da tümüyle lisanslı yazılım kullanmakta, ancak bu kez de Friedman Matrisi[7] çerçevesinde hareket ettiklerinden (burada kamunun parası ile kamu için ürün satın alınmaktadır) yazılım maliyetini dikkate almamaktadırlar. Çünkü bu kuruluşlar açısından yazılıma yapılacak yatırım ile yazılımın kullanılmasından elde edilecek fayda arasında karşılaştırma olanağı yoktur ve tepe yöneticilerinin birçoğu bu konuda bilinçli olmadığından satın alma ve kullanma kararları daha çok bilişim biriminin tekelindedir. Bu açıdan bakıldığında, bilişim birimi çalışanları açısından en önemli olan unsur ise, yazılımın her an ihtiyaca cevap verebilir nitelikte olması ve işlerin aksamamasıdır: Örneğin, bir bakan ya da müsteşarın talep ettiği hizmetin yerine getirtilmesi aşamasında bilgi işlem biriminin yöneticisinin tercihi “en iyi destek hizmetini sağlayacak ürünün” satın alınmasıdır. Böylelikle, bilişim biriminde sınırlı yeteneğe sahip kişileri istihdam ediyor dahi olsa dışarıdan aldığı destekle sorunlara çözüm bulabilecektir. Yazılım satın alınması aşamasında ise, kamuda birimlerin maliyetlerini aşağıya çekmelerinin ödüle konu olmadığı, bilakis yöneticilerin taleplerinin yerine getirilmesinin cezaya tabi olabileceği; usulüne uygun olarak bütçeye konu edilen kamu parasının harcanmasında da herhangi bir sakınca olmadığı dikkate alındığında, destek hizmeti ön plana çıkmakta, en az maliyetli işletim sisteminden ziyade en iyi desteği veren işletim sistemi tercih edilmektedir. Bilişim birimindekilerin ve kullanıcıların alışkanlıkları ile kuruma özgü işletim sistemi bağımlı yazılımlar olup olmaması da maliyetten daha ön sırada gelen tercih unsurlarıdır.

Bireyler: Bireyler de aslında kendi aralarında farklı gruplara ayrılabilir. Bilişim alanında yetkin kullanıcıları saymazsak, ortalama bir kamu çalışanı veya özel şirket çalışanı mesai saatlerinde işyeri tarafından temin edilen yazılımları kullanacak, özel bir merakları ve ısrarları olmadığı takdirde evde de aynı alışkanlıklarını devam ettirecekler ve evdeki diğer bireylere de bu alışkanlıklarını aktaracaklardır. Öğrenciler ve emekliler de ya bilgisayarları ile birlikte öntanımlı olarak gelen işletim sistemini ya da yaygın olarak bulunan işletim sistemini tercih edeceklerdir. Burada da belirtilmelidir ki, ev kullanıcıları açısından da maliyet önemli bir unsur olmayacaktır –çünkü ya işyerleri tarafından temin edilen dizüstü bilgisayarlarını evde de kullanmakta, ya bilgisayarla birlikte gelen sistemi kullanmakta ve ayrı bir lisans bedeli ödememekte ya da yazılımı maalesef yasal olmayan bir şekilde kullanmaktadırlar.

Şu ana kadar öne sürülenler[8] çerçevesinde, kullanıcı gruplarına göre işletim sistemi tercih unsurları aşağıdaki şekilde tablolaştırabilir. Tabloda tercihe en çok etki eden unsur bir rakamı ile en az etki eden unsur ise en yüksek rakam ile gösterilmiş; etkisi kestirilemeyen ancak etkisinin az olduğu düşünülen alanlar ise boş bırakılmıştır:

Yukarıda yer verilen unsurlar dikkate alındığında, büyük şirketler ve kamu kurumları açısından işletim sistemi lisans maliyetinin farklı nedenlerle de olsa tercih açısından ön planda olmadığı; KOBİ’ler ve bireysel kullanıcılar açısından ise fikri mülkiyet haklarının yeterince etkin uygulanamaması sonucu lisanssız kullanımın yaygın olması nedeniyle maliyetin öncelikler arasında olmadığı görülmektedir.

Diğer yandan, gerek büyük şirketler gerekse kamu kurumları açısından tercih nedenleri “güvenlik, güvenilirlik ve destek hizmetleri” olarak karşımıza çıkmaktadır. Keza yaygınlık ve alışkanlıklar da dikkate alınması gereken öğeler arasındadır.

Bu noktada, oyuna yeni giren “Panter” işletim sisteminin kendi kendine yetecek düzeye gelmesi açısından kritik bir kullanıcı eşiğine ulaşması gerektiği, bireysel kullanıcıların giderek artan oranda “Panter”i tercih etmeleri durumunda dahi büyük şirketlerin ve kamu kurumlarının tercihlerinin belirleyici olacağı, “maliyet” unsurunun tercihte önemli bir rol oynamadığı ve “Panter”in bedelsiz olmasının oyunun dinamiklerini değiştirme açısından yeterli bir faktör olmadığı görülmektedir. O halde yaygınlaşma ve ürün geliştirme açısından nasıl bir strateji izlenmelidir?

III. Pardus Vizyonuna Uygun Bir Strateji

İşletim sistemi ve diğer uygulamalara yönelik lisans maliyetlerinin tercih sıralaması açısından ön sıralarda bulunmadığı, buna karşın “güvenlik, güvenilirlik ve destek hizmetleri”nin ve yaygınlık faktörünün ön planda bulunduğu bir kurguda yapılabilecekleri, genel olarak devletin yapabilecekleri ve TÜBİTAK UEKAE’nin yapabilecekleri olarak ikiye ayırmak mümkündür.

Devletin yapabilecekleri – hepimizin de az çok tahmin ettiği gibi – şu şekilde özetlenebilir:

  1. Fikri mülkiyet haklarının korunmasında daha etkin bir yaklaşım izlemek: Bu sayede hem emeğe verilen değer korunmuş hem de bireyler, özel şirketler ve kamu kurumları açısından yazılımların gerçek maliyetlerini ortaya çıkmış olacaktır.
  2. Kamu kurum ve kuruluşlarının özellikle kuruma özgü yazılım çözümleri satın alması durumunda bu uygulamaların işletim sisteminden bağımsız olarak çalışabilmesinin zorunlu tutulması. Uzun vadede ise, kamu kurumları ihalelerinin farklı işletim sistemlerini de dikkate alacak şekilde yapılandırılması –ki böylelikle yaygın işletim sistemi dışındaki çözüm sağlayıcıları ile Linux dağıtımları ve hatta Linux dağıtımlarının kendi arasında rekabet ortamı sağlanacaktır.
  3. Örgün eğitim aşamasında öğrencilerin yaygın olan işletim sisteminin yanı sıra Pardus’u da aynı yetkinlikte öğrenmelerini sağlayacak müfredatın tasarlanarak uygulamaya sokulması. Bu yönde adımlar atılmış olmakla birlikte[10], uygulamanın daha yaygın bir şekilde gerçekleştirilmesi gerekmektedir[11].
  4. Nitekim, başta Brezilya olmak üzere başarı hikayelerine bakıldığında[12], devletin yalnızca yazılımın oluşturulması açısından değil, aynı zamanda yaygın bir şekilde kullanımı açısından da radikal kararlar aldığı, okullarda ve kamu kurumlarında on binlerce bilgisayarın kısa süre içinde Linux işletim sistemine geçirildiği görülmektedir. Bu anlamda, yaygınlaşma “evrimsel” değil “devrimsel” bir nitelik taşımakta ve bir anlamda kamu gücünün kararlılıkla kullanılmasına dayanmaktadır.
  5. TÜBİTAK UEKAE cephesinden ise, kullanıcı desteği açısından çığır açacak bir ilerleme sağlayacak yeni bir iş modelinin planlanıp gerçekleştirilmesine destek verilmesi gerekmektedir. Bu çerçevede her ne kadar 2008 yılında “Pardus Göç Ortakları” ve “Pardus Eğitim Merkezleri” açısından olumlu adımlar[13] atılmış olsa da aradan geçen zamanda yeterli ilerleme kaydedildiğini söylemek mümkün değildir.

Bunun en büyük nedenlerinden birisi, söz konusu göç merkezlerinin KOBİ’lere odaklanması olabilir. Ancak, daha önce de değinildiği üzere, KOBİ’lerin öncelik sıralaması açısından bakıldığında, işletim sistemi ve diğer yazılımlar bedelsiz olsa dahi, Pardus’un yaygınlaşmamış olması, Pardus’la ilgili sorunları çözecek kişilerin sayıca az olması gibi nedenlerle Pardus’a geçtikten sonra alınacak desteğin bedeli yaygın işletim sistemini bilen “komşular” tarafından verilecek desteğe oranla daha yüksek olacaktır.

Benzer bir açmaz eğitim merkezleri açısından da geçerlidir: Pardus yaygınlaşmadığı müddetçe, kişilerin –bedava dahi olsa zaman maliyetine katlanarak – Pardus eğitimi almalarını beklemek makul değildir. Kişiler, aynı zaman diliminde iş imkânı açısından daha çok fırsatlar vaat eden yaygın işletim sistemine yönelik eğitimi tercih edecektir. Yeterli talep olmadığı müddetçe Pardus Eğitim Merkezleri iş yapamayacak, Pardus’un yayılma hızı da artmayacaktır. Bunun yanı sıra, verilecek eğitimin içeriği, sınav sistemi ve sertifikasyonunun ne şekilde olacağı da henüz netleşmiş değildir.

Dolayısıyla, TÜBİTAK UEKAE açısından hedef öncelikle büyük kurumsal müşterileri ve özellikle de kamu kurumlarını Pardus ailesine katmak olmalıdır. Ancak, daha önce de değinildiği üzere, işletim sistemi tercihi açısından bir kamu kurumunda belirleyici konumda olan bir bilişim yöneticisi (i) yöneticilerinden gelen taleplerin en kısa sürede ve en kolay şekilde karşılanması için destek hizmetlerini en önemli tercih nedeni olarak görecek ve destek vermeyen ya da sınırlı destek veren bir sistemi kullanmak istemeyecek; (ii) Pardus’un kullanımını zorunlu tutarak hâlihazırda yaygın işletim sistemine alışmış olan kullanıcıları karşına almak istemeyecek; (iii) genellikle yaygın işletim sistemi üzerinde çalışan uygulamalara aşina olan, donanım ve ağ problemlerini çözmekte ustalaşan bilgi işlem çalışanlarını yeni bir işletim sistemini öğrenmeye zorlayacak herhangi bir gerekçesi bulunmayacak ve bu alanlardaki aksama riskini göze almak istemeyecektir. Lisans maliyetini aşağı çekmenin kendisi için herhangi bir ödüle konu olmadığı; dolayısıyla yukarıda sayılan riskleri üstlenmesinin herhangi bir getirisi olmayacağı, bilakis kariyeri açısından tehdit haline gelebileceği dikkate alındığında; kamu kurumlarının “kendiliğinden” Pardus’a geçmelerini beklemek gerçekçi olmayacaktır. Bunun yanı sıra, çalışanların bir kısmı Pardus kullanmak istese dahi bilgi işlem birimleri iş yerindeki olası sistem uyumsuzluğu nedeniyle buna izin vermeyecektir.

Kamu kurumları açısından en önemli unsurun “destek hizmetleri” olduğu ve TUBİTAK’ın sınırlı kaynakları ile bunu karşılayamayacağı dikkate alındığında, Pardus Göç Ortakları’nın (PGO) KOBİ’lerin yanı sıra kamu kurumlarına 24 saat kesintisiz hizmet verecek şekilde yapılandırılmaları, bu işten para kazanıyor hâle gelmeleri ve karşılaştıkları sorunları ve buldukları çözümleri Pardus merkezine ileterek Pardus’un yaygınlaşmasına ve gelişmesine katkıda bulunmaları beklenmelidir. Ancak, bu önermenin kritik noktasını, kamu kurumlarına destek vermeye aday olan PGO’larının finansmanı oluşturmaktadır. Kurumların birçoğunun yaygın işletim sistemini kullandıkları ve yazılım ve hizmetlerini ihale ile satın aldıkları gerçeği karşısında PGO’larının kamu kurumları ile iş yapması neredeyse imkânız hâle gelmektedir. Yine unutulmamalıdır ki, her bir ihale ilgili kamu kurumu açısından uzun yıllar boyunca yaygın işletim sistemine yatırım anlamına geldiğinden, Pardus’un uzunca bir süre boyunca buralara girme fırsatı da ortadan kaybolmaktadır.

Bu nedenle – Pardus’un geliştirilmesi açısından değil de yayılması açısından – TÜBİTAK UEKAE’nin ve Pardus Göç Ortakları’nın çalışmalarının kritik eşiği yaratma konusunda yeterli olamadığı, TUBİTAK’ın planlı bir şekilde işin “pazarlama” stratejisini de düşünmesi gerektiği anlaşılmaktadır.

Bu çerçevede yapılabilecekler şu şekilde sıralanabilir:

  1. Kamu kurumlarının kullandıkları donanım ve yazılımların envanterinin çıkarılmasına yönelik – masaüstü/dizüstü bilgisayar sayıları, kullanıcı bazında işletim sistemi sayısı sürümü, ofis uygulamalarının sayısı ve sürümü, güvenlik ve sunucu uygulamalarının sayısı ve sürümü, lisans yenileme dönemi gibi soruların sorulduğu – bir anket yapılması ve bu sayede pilot çalışmalar için elverişli kurumların bulunması için ilk adımın atılması sağlanacaktır.
  2. Yine TUBİTAK tarafından hazırlanacak bir “Göç Değerlendirme Anketi” ile kurumların Pardus’a geçtikleri takdirde yazılım, donanım, güvenlik ve finansman açısından kazançları ve kayıplarının ayrıntılı bir şekilde değerlendirilmesi, göç projesini olumsuz bir şekilde etkileyecek özel bir yazılımın olup olmadığının anlaşılması sağlanacaktır. Bu bağlamda şöyle bir senaryo öngörülebilir: Söz konusu değerlendirme anketi, Pardus’un sayfasına çevrim içi olarak konulabilir, arka planında yazılım ve donanımlara ilişkin bir veritabanından destek alarak ilgili kişiler ya da birim yöneticileri, ellerindeki yazılım ve donanım bilgilerini ve kendilerine maliyetini girdikten sonra, her bir kalemin karşısında aynı işlevi görecek Pardus paketlerini görebilir; Pardus’un belirli bir donanımı destekleyip desteklemeyeceğinden emin olabilir. Ancak, bilgi işlem birimlerinin bu tür bir anketi doldurmakta gönüllü olmayabileceği dikkate alınarak özendirici tedbirler alınmalıdır.
  3. TÜBİTAK bünyesinde oluşturulacak ekiplerin tercihen lisanslama dönemi yaklaşmış ve başarı öyküsü oluşturabilecek nitelikteki kurumları bizzat ziyaret ederek Pardus’a göç ile ilgili yeterlilik çalışmalarını yapması, göç planını sunması, gerektiği takdirde TÜBİTAK garantisi vererek ilgili kurumu bir göç ortağı ile eşleştirmesi, kesintisiz ve kayıpsız göç ile sürekli destek sağlanması hususları ile bizzat ilgilenerek süreci sonuçlandırması beklenmelidir. Doğal olarak buradaki en kritik husus, kurumların tepe yöneticilerinin ikna edilmesidir. Başta kaynak tasarrufu olmak üzere bu işlem sonucu sağlanan faydaların anlatılması ve kurumları ödüllendirecek mekanizmaların geliştirilmesi bu bağlamda faydalı olacaktır.

Yazıyı buraya kadar okumaya sabredenlerden bir kısmının, “hem iyi bir işletim sistemi yap ve bedelsiz olarak kullanıma sun, hem de kurumlar bunu kullansın diye eleman alıp üstüne masraf yap, kurumların peşinde dolaş; bu akıl kârı bir iş değil” dediklerini duyar gibiyim. Ancak, daha önce değinildiği gibi, kritik eşiğe, belirli bir kullanıcı sayısına ulaşılmadığı müddetçe Pardus’un kendi kendisini idame ettirebilmesi ve gelişim ivmesini arttırabilmesi mümkün değildir. Kamu kurumları ve özel şirketler açısından “Pardus göç ve destek hizmetleri piyasası” olarak adlandırılabilecek ve bir bakıma diğer işletim sistemleri ile rekabet edebilecek düzeyde bir pazar yaratılana dek Pardus’un “Kâr amacı güdülmemekle birlikte, kullanılacak ve oluşturulacak iş modelleriyle, öz kaynakları ile ayakta durabilen, sürdürülebilir bir organizasyon oluşturulması ” vizyonuna ulaşması mümkün görünmemektedir. Nitekim şu an Pardus’un geldiği nokta da bunu doğrular niteliktedir.

IV. Sonuç

Yukarıda ayrıntıları ile yer verilen hususları şu şekilde özetlemek mümkün:

Yenilik kuramı açısından, özellikle de piyasaya sonradan giren bir yazılımın, daha iyi olması ya da bedelsiz olması, kullanıcı sayısı açısından kritik bir eşiğe ulaşması açısından yeterli değildir; kritik eşiğe ulaşmadığı müddetçe de yazılımın gelişim ivmesinin artması, kendi ayakları üzerinde durması ve uzun vadede varlığını sürdürebilmesi de mümkün görünmemektedir.

Bu nedenle yazılımın geliştirilmesi kadar önemli olan bir diğer husus da yazılımın yaygınlaştırılmasına yönelik aktif bir strateji izlenmesi, ticari olmasa dahi yazılımın “pazarlanması”na kaynak ayrılmasıdır. Pazarlama, hedef kitlelere uygun bir strateji ile yaklaşılmasını gerektirmektedir. Büyük şirketler, KOBİ’ler, kamu kurumları ve bireyler açısından bakıldığında –özellikle de fikri mülkiyet haklarının yeterli derecede kullanılmadığı bir ülkede – Pardus’un daha az maliyetli ve güvenilir olması yeterli olmayacaktır.

Pardus’un yaygınlaşmasına yönelik olarak adımlar atılmış olsa dahi uzun vadede bunların da yetersiz kalacağı; kritik eşiğe ulaşılması için KOBİ’lerden ve bireylerden ziyade kamu kurumlarının göçüne sistematik bir şekilde odaklanılması ve bu alanda şu ana kadar alışılagelenin dışında adımlar atılması gerektiği düşünülmektedir.

Tabii eğer hâlâ Pardus’un ulusal işletim sistemi olması konusundaki irade devam ediyor ve Türk gibi başladığımız işi bu sefer söz konusu deyimi yalanlayacak şekilde devam ettirmek ve bitirmek istiyorsak…


* Bu yazı Pardus İşletim Sistemi’nin gelişimi açısından öneriler içermekle birlikte, yazıda yer alan görüş ve değerlendirmeler Pardus dâhil herhangi bir işletim sisteminin iyi ya da kötü olduğu veya bunlardan birisinin kayrılması gerektiği şeklinde yorumlanamaz. Yazar, yazının taslağını dikkatlice okuyup görüş ve önerilerini esirgemeyen Yrd. Doç. Dr. A. Talha YALTA’ya teşekkürü borç bilir.

** ODTU Bilim ve Teknoloji Politikaları Programı Doktora Öğrencisi, Kamu Görevlisi. Bu yazıda yer alan görüş ve öneriler herhangi bir kurum veya kuruluşu bağlayıcı nitelikte değildir. Yazara ulaşmak için www.barisekdi.name adresindeki iletişim bilgilerini kullanabilirsiniz.

[1] http://tr.wikipedia.org/wiki/Pardus_(İşletim_sistemi)

[2] http://www.pardus.org.tr

[3] http://www.pardus.org.tr/pardusun-yarini-calistayi-sonuc-metni/

[4] http://www.pardus.org.tr/hakkinda/ (25.06.2010)

[5] http://en.wikipedia.org/wiki/Diffusion_of_innovations (25.06.2010)

[6] http://home.earthlink.net/~dcrehr/whyqwert.html

[7] Özetle, (a) kendi paranızla kendiniz için bir şey alırsanız en kaliteliyi en ucuza satın almaya çalışırsınız; (b) kendi paranızla başkası için bir şey almanız durumunda fiyata önem verirsiniz, kalite ikinci planda kalır; (c) başkasının parasıyla kendiniz için bir şey almaya kalktığınızda ise fiyatı umursamaz kaliteye bakarsınız; (d) başkasının parası ile başkası için bir şey alacaksanız kalite ve fiyatın ilişkisi kopar, ikisini de umursamayabilir ya da savurganlık yapabilirsiniz (http://en.wikiquote.org/wiki/Milton_Friedman 25.06.2010) –ki kamu harcamaları genellikle bu niteliktedir.

[8] Şu ana kadar öne sürülenler tamamen hipotetiktir; herhangi bir ankete ya da ampirik çalışmaya dayanmamaktadır; ancak yine de şu anda ülkemizde yazılım kullanımı açısından karşı karşıya bulunduğumuz gerçeği yansıttığı düşünülmektedir.

[9]Güvenlik, sistemde güvenlik açıklarının bulunmaması (security) anlamında, güvenilirlik ise sistemin sorunsuz çalışması (reliability) anlamında kullanılmıştır.

[10] Bkz. http://pardus.meb.gov.tr/index.php (25.06.2010)

[11] Bu üç maddeye ayrıca bilgisayarların işletim sistemi içeren ve işletim sistemi içermeyen olmak üzere iki farklı şekilde sunulmasını zorunlu kılan bir düzenleme de eklenebilir ve bu sayede kullanıcıların daha ucuz olması beklenen işletim sistemsiz bilgisayarı tercih etmesi beklenebilir; ancak yaygın işletim sistemi üreticisi ürününü bilgisayar üreticilerine bedava sunarak aradaki fiyat farkını kapatacağından bu tür bir düzenlemeden pratik fayda sunulması beklenmemelidir. Diğer yandan, Pardus işletim sistemi yüklü bilgisayarların piyasaya sunulması durumunda işletim sistemi dışındaki uygulamaların maliyeti dikkate alan kullanıcıların Pardus’u tercih etmeleri beklenebilir ancak bu durumda da büyük bilgisayar üreticilerini ikna etmek ayrı bir maliyet kalemi olacaktır ve kamu kurumları açısından bunu karşılamanın olanağı yoktur.

[12] Ayrıntılı bilgi için bkz. http://en.wikipedia.org/wiki/Linux_adoption

[13]http://www.ozgurlukicin.com/haber/bir-yol-hikyesi-bilisim-08/ (25.06.2010)

 

Barış Ekdi

Barış Ekdi

Deneyimli rekabet uzmanı, uyumluluk uzmanı, yazar ve kişisel gelişim meraklısı...

Daha fazla bilgi için menüden “HAKKIMDA” sayfasına bakınız.

İletişim